Güney Afrika Vuvuzela ve Almanya...

 

Bir dünya kupası daha sona erdi. Dünkü yaptıkları ile burnu yukarıda dolaşanlar ile bütün planlarını bireysel yıldızları üzerine kuranlar, - başta Afrika takımları olmak üzere - tek tek dökülürken, TAKIM olabilenlerin ayakta kaldığı bir şampiyona oldu.

Bir kez daha gördük ki, takım olamazsanız hiçbir şey olamıyorsunuz. Bu gerçek burada bir kez daha tescillenmiş oldu. Elemelerde grubumuzda mücadele eden İspanya ilk kez dünya şampiyon olarak adını tarihe yazdırdı. Sürpriz sonuçların alındığı turnuvada devler tek tek dökülürken, Uruguay yarı finale çıkarak büyük bir ilgi topladı.

Şu anda dil kursu için bulunduğum İngiltere’nin Yorkshire bölgesinin Scarborough şehrinde konuşabildiğim İngilizler 'bu turnuvada Türkiye olsaydı iş yapardı.' derken, Almanya’yı çok beğendiklerini, kendi gururlarının ise final maçını 1974’ten bu yana yöneten ilk İngiliz hakem olan hemşehrileri polis memuru Howard Webb olduğunu belirttiler. Maçtan sonra yönetiminden dolayı özellikle Hollanda tarafından çok eleştirilen İngiliz Webb’e ertesi gün bütün İngiliz gazeteleri 10 üzerinden 9 puan vererek ona bir anlamda sahip çıktılar. Almanya ise ilklere imza atarak dünya 3.olurken gönülerin şampiyonu olmayı başardı. Kim derdi ki bir gün Afrika’da dünya kupası organizasyonu yapılacak? Yapıldı. Hem de renkli görüntülere sahne olarak.

Vuvuzela

Bu şampiyona ile Afrika’yı yeniden keşfettik. Ön yargılar tek tek kırıldı. Turnuva olaysız geçti. Ölen ya da yaralanan olmadı. Mağlup olan Afrika takımları centilmence rakiplerini alkışlarken, kendisini demokrasi ve medeniyet beşiği sanan ülklerin insanlarına ders verdiler adeta. Spor insanlar arasında yeni köprüler kurarken Çin pazarı gibi Afrika pazarı da şimdiden Güney Afrika üzerinden, Orta Afrika’ya doğru hızına hız katarak devam edecek bana göre. Burada şüphesiz bir çok ilişkiler şimdiden kuruldu bile. Yatırımcıları şimdiden uyarayım. Acele edin!!! Son maçta Nelson Mendela’nın saha da olması herkesin tüylerini ürpertti. Kim hayal edebilirdi bu sahneyi 30-40 yıl önce? Bir de futbol yaşamımıza artık Vuvuzula diye bir alet girdi. Beğensek te beğenmesek te bu tezahürat aletini yeni sezonda sahalarımızda görürsek şaşırmayalım. İsviçre Futbol Federasyonu bu aletin stadyumlara alınmasını yasakladı. Bakalım başarılı olabilecekler mi?

Hakemler

Hakemler bu turnuvada zaman zaman hataları ile maçların önüne geçseler de, kimse arkasında bir şeyler aramadı. Oyunun çok hızlı oynanması, yan hakemlerin zaafları, bazı art niyetli futbolcuların olması onları başarısz kıldı. Ama'yok hakemin kökeni oradandı, o ülke ile iş ilişkisi vardı, hanımı lehine penaltı verdiği ülkedendi.'gibi şaçma sapan senaryolar yapılmadı. Bundan nemalananlara önemle duyurulur.

Kaleciler ve Top

Hakemlerler kadar kaleciler de zaman zaman hatalar yaptılar. Bunun ilk sebebi, turnuvanın başından beri şikayet edilen top ve yüksek rakımlarda oynanan maçlarda topun fizik kuralları içinde %25 daha hızlı hareketi, uzaktan atılan şutlarda kalecileri zor durmunda bıraktı. Bana göre İspanyol Casillas, Alman Neuer ve kimsenin pek beğenmediği çok eleştirilen Gana kalecisi Kinston iyi maçlar çıkardılar. Uruguay eğer iyi bir kaleciye sahip olsaydı Finale bile çıkabilirdi.

Defans

Her takım çizgi halinde hemen hemen üçlü yada dörtlü savunma ile oynadı. Her takımın hucumdan başlayan savunma anlayışları ve çok çalışan bir orta saha ile oynamaları onları rahatlattı. Onlar da forvetlerine katkı olsun diye her fırsatta ofansif anlamda akıllı işler yaptılar. Lugano, Lucıo, Ramos, Puyol ve Lahm aklıma ilk gelenler. Eski maçlara oranla çok kanattan gelen ortalar ve duran toplar ile atılan goller yerine savunmanın arkasına atılan uzun ve ara paslar ile takımlar gol buldu. Bu da gösterdi ki, artık kimse karavana toplar ile sonuca gitmezken, defans adamları da oyunu geriden kurabilecek teknik beceriye sahip elemanlardan kurulu olduğunu gördük. Bu da oyunu, oyuna geriden daha sağlıklı başlatmalarını sağladı.

Orta saha

Burada 'eli belinde' duran top cambazlarına pek rastlamadık. Artık bu tip adamlar 'Yetenek Sizsiniz' yarışmalarında boy gösterebiliyorlar. Kimse 'çok güzel bacak arası atıyor; ya da çalım atıyor.' diye bu tip oyuncuları turnuvaya getirmemiş. Bir Messi bile ortalama 8-9 km yol katetti. Artık modern futbol oyunun iki yanını iyi oynayabilen adamları bünyesinde barındırıyor.(bunu daha önce belirtmiştim) Demek ki, orta saha için yetenekli, teknik olmanın yanında, çabuk, fizik kondisyon olarak güçlü olanların ayakta kaldığı bir orta saha kurgusu olanlar yollarına devam etti. İspanya ve Hollanda orta sahası bunun en canlı örnekleri. Çabukluklarını kısa ve etkili paslar ile süslerken rakiplerine de nefes aldırmadılar. Bizim Mesut zaman zaman bunları en iyi şekilde yapsa da, zaman zaman bizim eskileri andırdı. Bunu mutlak aşması gerek. Aksi halde bu oynadığı son dünya kupası olur. Bunun dışında işler yapan part-time iş yapan orta saha oyuncuları ancak 'halı sahalarda' Gazozuna maçlarda oynarlar.

Forvet

Forlan, Klose, Müller, Xavi, Torres, Robben gibi forvetleri zevkle izledik. Hepsi çabuk, kuvvetli ve aldıkları topları çok yönlü kullanabilen adamlar. Yaptıkları çarpraz koşular ile rakiplerini yoran ve pres yapan forvetler izledik. Ayrıca ölü toplarıda etkili kullanabilen isimlerdi bu yıldızlar. Onun için de, başta Forlan olmak üzere, bu turnuya imza attılar. Yani yine eskisi gibi ceza sahası içinde yandan gelecek top bekleyen 'çakılı forvet' pek görmedik. Almanya bile elindeki bu tip oyuncu niteliğindeki 35 Milyon Avro’luk Gomez’i hiç oynatmadı.

Veee Almanya

Bana göre Almanya birçok ilklere imza attı bu turnuvada. Ballack’sız Almanya ne yapacak denirken inanılmaz şeyler yaptılar. Kadrosunda bulunan 23 oyuncudan 19’u Bundesliga’da oynayan oyuncular ile mücadele ettiler. Bu da Bundesliga’nın gücünü ve neden sezon içinde her takımın dolu tribünlere oynadığının bir bir işareti olarak göze çarptı. Takımda Mesut Özil, Samı Khidera, Denis Aogo, Jerome Boateng, Miroslav Klose, Lukas Podolski, Cacau, Mario Gomez, Pjotr Trochowski ve Serdar Taşçı gibi 11 yabancı kökenli oyuncunun olması gelecek adına çok olumlu bir sinyal. Böylece yabancı kökenlilere olan sempati artarken, yabancı kökenliler de kendilerinden birini gördükleri Alman milli takımını daha fazla sahiplendiler. Bunun için başta Löw olmak üzere, herkesi kutlamak isterim. Almanya Afrika’da tarihinin en genç takımı ile oynadı. Neuer, Müller, Mesut, Boeteng gibi 23 yaş altı adamlar ile böyle en üst düzey turnuvada oynamak her baba yiğidin harcı değil. Umarım bizim liglerimizde de bunun gibi genç oyunculara şans verebilecek 'cesaretli' hocalar çıkar da o gençler kaybolmadan futbola kazandırılır. Onun için de bu genç kadro iki yıl içinde taşlar yerine oturunca, düşünün neler yapabileceklerini. Şimdiden 2012 Avrupa Şampiyona’sının bir numaralı favorisi olmaz mı?

İnşallah 2012’de Türkiye – Almanya finali izleriz. Elemelerde aynı grupta olsak da, çıkmak mümkün. Neden olmasın ki ???

 

Bayram Aybastı

b.aybasti@hotmail.de