-
Aa
+
 17/07/2014
 

Çakallığın farkındayız

 

Ulusal Türk Medyası yayınlarında Almanyalı Türkleri ne kadar dikkate alıyor? Arif Şentürk'ün konuyla ilgili yazısı.

Image
Arif Senturk nester

Ne zaman tanıdıklarla bir araya gelsek, ister istemez 'Ne olacak bu Almanya’daki Türk sivil toplum örgütlerinin hali?' sorusu gündeme geliyor. Başlıyoruz bu sorunun cevabını aramaya. Bu sorunun cevabını ararken de şu başlıklar karşımıza çıkıyor:

- Almanya’da yaşayan Türkler’i temsil makamında oturanların iyi temsil edemedikleri
- Özellikle nitelikli yeni neslin sivil toplum örgütlerinde aktif görev almamaları ya da alamamaları
- Almanya’daki sivil toplum örgütlerinin aralarındaki koordinasyon bozukluğu ve ortak konularda beraber hareket edememeleri
- Almanya’da 50 yılı geride bırakan Almanyalı Türkler’in bedenlerinin Almanya’da, buna karşın kafalarının Türkiye’de olması ...

SORULMASI GEREKEN SORULAR?

- Almanyalı Türkler niçin Almanya gündemine odaklanmayıp, daha çok kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen ve aynı zamanda gidişatında etkili olamayacakları Türkiye’nin iç siyasi çekişmelerine odaklanıyorlar?
- Almanya’da yaşayan Türkler Almanya’da kendilerini doğrudan ilgilendiren konularla ilgilenmek istemiyorlar mı?
- Acaba bu konuda suçlu ya da suçlular kim?

ULUSAL MEDYANIN RESMİ

İşte yukarıda sıralamaya çalıştığımız sorunların çözümü yolunda yavaş ilerlemenin faturasını sadece Almanyalı Türkler’e (sivil toplum örgütlerine) çıkarmak doğru değil. Zira ortada hiç kimsenin reddedemeyeceği bazı gerçekler var. Ben de geçmişte bir çok ortamda bu konuda Almanyalı Türkler’i suçlardım. Suçlamama temel olarak da hep şu örneği verirdim: 'Köln’de yaşayan Türkler’in %90’ı yaşadıkları kentin belediye başkanının adını bile söyleyemezken, aynı grubun yine %100’e yakını İstanbul belediye başkanının adını zorlanmadan nasıl söyleyebilir?'Bu tablo Almanya’nın geneli için geçerli bir tablo olarak karşımızda duruyor.

İsterseniz konuyu daha iyi anlamak için biraz açalım. Köln’de yaşayan bir Türk, İstanbul’a yapılacak yeni havaalanı, köprü veya Kanal İstanbul'u Almanya’da yaşadığı mahallesinde ödediği vergilerle yapılacak değişikliklerden daha iyi ve yakından takip ediyor. Buna takip ediyor demeyelim. Takip etmek zorunda kalıyor. Zira Almanyalı Türkler gündemi takip etmek için ağırlıklı olarak Almanya’daki Türk medyasını tercih ediyorlar. Tercih ettikleri medyanın yayınlarının %80’inden fazlası Türkiye’deki medya tüketicisi için yapılmış haberler olduğu için, bu medyanın müdavimleri, burunlarının dibinden haberleri olmamasına karşın, Türkiye’deki trafik kazaları, işlenen cinayetler ve siyasi gelişmelerden ister istemez daha fazla haberdar oluyorlar. Dolayısıyla Almanyalı Türkler bu yayınlar sebebiyle bedenen Almanya’da, ruhen ise Türkiye’de yaşamak durumunda kalıyorlar.

BAŞ SUÇLU ULUSAL TÜRK MEDYASI

Bu açıklamalardan hareketle Almanyalı Türkler’in gerçek manada Almanyalı olmalarının önündeki en önemli engeli de bulmuş oluyoruz. Kimseyi fazla meraklandırmadan faturayı keselim. Suçlu Almanya’ya yayın yapan ulusal Türk Medyası. Aslında mevcut tablonun bu şekilde olmasında başka suçlular da var. Faturanın geri kalanını kimlere keseceğimiz ise, sonraki yazılarımızda ortaya çıkacak. Ama şu bir gerçek ki, faturanın en büyük miktarını ulusal Türk Medyası ödemeli.

Peki neden? Bu sorunun cevabını vermek durumundayız. Günümüzde artık reddedilmeyen bir gerçek var. Geniş kitlelerin düşüncelerinin şekillenmesi ve çeşitli konularda bilinçlenmelerinde medya çok önemli bir rolü üstleniyor. Yani toplumun yönlendirilmesi ve dizaynı medya aracılığıyla yapılıyor. Bu konudaki en önemli rolü ise hala televizyon kanalları oynuyorlar. Almanya’da yaşayan Türklerin medya takibi konusunda yapılan araştırmalar da şu gerçeği ortaya koyuyor. Almanyalı Türkler ağırlıklı olarak Türkiye kökenli medyayı takip ediyorlar.

ULUSAL TÜRK MEDYASININ NE KADAR UMRUNDAYIZ?

Bu gerçeğin de altını çizdikten sonra, iş şu sorunun cevabını bulmaya kalıyor. 'Almanya’ya yönelik yayın yapan Türk Medyası yayınlarında Almanya’da yaşayan Türkler’i ne kadar dikkate alıyor?' İsterseniz bu sorunun cevabını birlikte verelim. Bir çok tv kanalının Avrupa yayınlarında oynattıkları kumar oyunlarını eleştiri hakkımızı başka bir yazıya bırakarak, yayınların içeriğini bir mercek altına alalım. Türkiye kökenli ulusal kanalların Avrupa yayınları, Türkiye’deki izleyici kitlesi için üretilmiş dizi ve benzer programların kolajlarından (harmanlanmasından) oluşuyor. Bu kanallarda yayınlanan ana haber bültenleri ise Türkiye’deki kanallar ile eş zamanlı ve bire bir olarak yayınlanıyor. Giderleri için gerekli olan reklam gelirlerinin tamamını, hatta fazlasını, Avrupa’daki firmalardan elde eden bu kanallar, Avrupalı Türk için özel yayınlar yapmak yerine, Türkiye’deki izleyici için hazırlanmış yayınları 'kopyala-yapıştır' taktiği ile Avrupa’daki Türkler’e izletiyor. Bu tablo neredeyse bütün kanallar için aynı. Bu kanalların reklam gelirlerinin dışında önemli bir gelir kaynağı daha var. Bu kanallar, eline mikrofon alıp Avrupa sokaklarına çıkarak buradaki Türkler ile ilgili program yaptığını zannedenlerden de bu programları yayınlama karşılığında astronomik paralar talep ediyorlar. Oysa aynı kanal hem görüntü hem de içerik kalitesi bakımından vasat bile olmayan bu tür programları Türkiye’ye yayın yapan kanallarında yayınlamıyor, yayınlayamıyor. Çünkü bu kanalların yöneticileri Türkiye’deki izleyicinin bu kalitesizliğe tahammül etmeyeceğini ve programların izlenmeyeceğini çok iyi biliyorlar.

Peki bu kalitesizliği buradaki Türkler’e reva görenlere ne diyelim? Aklıma çok özel sıfatlar geliyor ya… Neyse… Sadece yapılan çakallığın farkında olduğumuzu söyleyelim.

NE EKİLİRSE O BİÇİLİR

İşte yukarıda tarif ettiğim yayınlarla beslenen Almanyalı Türkler, bu yayınlardan aldığı ilhamla, daha çok Türkiye’deki siyasi olaylara odaklanıp, kapısının önündeki sorunlara el atmıyor. Sivil toplumu oluşturan bireylerin Almanya’daki sorunlara el atabilmeleri için öncelikle Almanya’daki olaylardan haberdar olması ve iyi bilgilenmesi gerekiyor. Bu bilgilendirme işi hakkıyla yerine getirilmediği için de, bir çoğu daha fazla bilgili olduğu Türkiye’deki seçimler, Türkiye’deki eğitim sisteminde yapılması planlanan reformlar (4+4+4 gibi), okullardaki kıyafetin serbest bırakılması, Ergenekon davası gibi konularla daha fazla ilgileniyor. Aynı vatandaş federal ve eyaletler bazında hazırlıkları yapılan uyum yasaları, çifte vatandaşlık, ayrımcılık, ırkçılık, Türkçe anadil dersleri… gibi konuların yanından bile geçmiyor. Sanki bu sorunlar İstanbul’a yapılacak yeni havaalanı ya da kanalla kendiliğinden çözülüverecekmiş gibi.

SORUN NASIL ÇÖZÜLÜR?

Bana göre sözün özü şu: 'Türkiye kökenli medya Avrupa’da yaşayan Türkleri yaşadıkları ülkelerdeki olay ve gelişmeler hakkında yeterince bilgilendirmeli. Yaptığı yorum ve haberlerde Avrupa’daki yaşanan sorunlar ve çözüm yollarına daha çok ve sürekli olarak yer vermeli. Türkiye kökenli medya üzerine düşen bu görevi yerine getirmeden Almanya’daki Türk sivil toplum örgütlerini ve Almanyalı Türkleri suçlamak çok da adil bir yaklaşım olmaz.'

Elbette söz konusu olan örgütlerin de yapması gerekenler var. Yemek yapabilmeleri için kendilerine yeterince malzeme verilmeyen bu örgütlerden yemek yapmalarını beklemek, beyhude bir bekleyiş olur. En azından onlara bir şans verilmeli.

Bir sonraki yazımız Almanya’daki Türk sivil toplum örgütlerinin nitelikli bir temsil kabiliyeti geliştirememesinde Türkiye’nin (devlet, siyasi partiler, bürokrasi) rolünü ve etkisini mercek altına alacağız. Yani faturanın bir bölümünü de onlara keseceğiz. Bu faturanın yükünü sadece bir grup kaldıramayacağına göre, bakalım bu faturanın ucu daha nerelere ve kimlere uzanacak?

Bu sorunun cevabı bir sonraki yazımızda…

Sağlıcakla kalın...


Arif Şentürk
senturk(at)almanyabulteni.de

 

GÜNÜN SÖZÜ: 'Şayet ‚değer’ lerini ‚diğer’ lerinden ayıramazsan; ‚meğer’ lerini bir cebine ‚keşke’ lerini de öbür cebine koymak zorunda kalırsın.'

 

GÜNÜN SORUSU: Almanya’nın vize vermemesi sonucu oluşan maddi zararının karşılanması için Federal Almanya’ya tazminat davası açan ve mahkemeden haciz kararı çıkartan Türk firmasının bu hamlesine Almanya nasıl bir karşılık verecek?