Yeni yıla ırkçı merhaba

2016’nın ilk sabahında başladı şu malum haberler. Köln tren istasyonunda yapılan yılbaşı kutlamalarından bugüne dek tam 379 şikâyet geçti polis kayıtlarına. 200 kadarı ise cinsel taciz yüzünden yapılmış. 2 vakada da tecavüz iddialarından söz ediliyor. Olaylara müdahalede yetersiz kaldığı gerekçesiyle Köln Emniyet Müdürü Wolfgang Albers ise açığa alındı. Taksim meydanında her yılbaşı gecesi düzenli olarak yaşanan hadiseleri anımsatan bu utanç tablosunun ardından kamuoyunda gerek siyasetçiler, gerekse gazeteciler tarafından yapılan yorumlar bir o kadar daha utandırıcı oldu. Federal polisin yaptığı açıklamaya göre kimlikleri teşhis edilen 32 şahsın içinde 22 mülteci de bulunmakta. Ancak söz konusu mültecilerin ismi cinsel taciz vakalarında geçmemekte. Peki ama neden daha çok hırsızlık yaptıkları gerekçesiyle göz altına alınan mülteciler ısrarla yılbaşı gecesi yaşanan taciz ve tecavüz olaylarının sebebi olarak lanse edilmeye çalışlıyor?

Suça karışan sığınmacılara sınır dışı hamlesi

Merkel’in ‘açık kapı‘ politikası, aşırı milliyetçi kesimler tarafından adeta başbakanlık koltuğunu tehlikeye atan bir hamle olarak değerlendirilmişti ve ülkede sert tepkilere yol açmıştı. Lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin dün yapılan toplantısında konuşan Merkel bu kez suç işleyenlerin sığınma hakkının elinden alınması ve gerekirse sınır dışı edilmesi gerektiğini açıkladı. Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Hannelore Kraft ise sınır dışı önergesinin tam destekçileri arasında yer alıyor. Öyle ki, hukuksal bir engel söz konusu olduğunda gerekli tartışmaya girmekte çekinmeyeceğinin de altını çizmekte gecikmedi.
Öte yandan Köln Cumartesi günü yılbaşı gecesi olaylarını protesto amaçlı düzenlenen birçok gösteriye ev sahipliği yaptı. Özellikle ‘Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar‘ olarak bilinen aşırı sağcı İslam karşıtı PEGIDA hareketinin gösterisi çok konuşuldu. Polisin protestocuları dağıtmasıyla son bulan gösteride, Nazi Almanya’sında Yahudilere yapılan soykırıma değinilerek, mülteci akımı ‘Almanlara yönelik bir soykırım“ olarak değerlendirildi.

“Biz demiştik!“

Yılbaşı gecesinde yaşanan cinsel istismar vakaları yaşanmadan önce böylesi hadiselerin kaçınılmaz olduğunu belirten PEGIDA konuşmacıları, İslam’ı bir kanser, içinde bulundukları hareketi ise tek çare olarak nitelendirmekte. Peki ama Almanya’da yasayan biz Müslümanlar bu aşırı sağcı örgütü bir Neo-Nazi projesi olarak görürken, nasıl oluyor da onlar Merkel’i Hitler sonrası Almanya’nın en kötü lideri olarak yaftalıyor? Avrupa’da gün geçtikçe yaygınlaşan milliyetçi ayaklanmalar mültecilerin suç oranının artmasına neden olduğu tartışmasını körüklemekte. Oysa okul bahçelerinde gettolaşan çadırlara veya suç oranı zaten yüksek olan semtlere yerleştirilen mültecilerin içinden çıktıkları iç savaşın ardından maruz kaldıkları ötekileştirme politikasına bu şekilde cevap vermeleri kaçınılmaz olsa gerek. Batı’nın ortaya koyduğu ikiyüzlü tavır ve hükûmetin başta sergilediği sözde mültecileri kucaklayacağı hamleler, elbette en ufak bir pürüzde aşırı sağ kesimlerin lehine işleyecekti. Görmezden gelinen ise, her yıl geleneksel olarak düzenlenen Karnaval kutlamalarında alınan alkolle birlikte benzer utanç verici vakaların baş göstermesidir. Son yıllarda yaşanan mülteci akımından önce aşırı alkol ve cinselliğin eğlence adı altında yaşandığı kutlamalarda hırsızlık ve cinsel istismar yaşanmaktaydı. Üstelik bu tacizler kutlamaya katılmayanları da toplu taşıma araçlarında ve kamusal alanlarda kapsamaktaydı. Ayrıca yılbaşından önce de mültecilerin bu gibi davranışlar sergilediği iddiaları hemcinslerim arasında taciz endişesini baştan körüklemişti. Yılbaşı kutlamalarında sadece erkeklerin değil, aynı şekilde tacize uğrayan kadınların da alkol aldığı gerçeğini göz önünde bulundurursak, verilen ifadelerin ön yargılarla ilintisiz olduğunu kesinleştiremeyiz. Polis kayıtlarına geçtiği şekilde de kimliği belirlenen 22 mültecinin de cinsel taciz değil, hırsızlık şikâyetleri üzerine tespit edildiğini görüyoruz.

“Bana dokunma Ali!“

Tüm bu tartışmaların içinde asıl utanç duyulması gerekenin hala kadına yönelik cinsel şiddet olduğu ve din, dil, ırk gözetmeksizin mücadele edilmesi gerekenin de kadının korunmaya ihtiyaç duymadan güvenle yaşayabileceği bir toplum yaratmak olduğu gerçeğinin görmezden gelinmesi. Erkeklerin cinsiyetçi zihniyetlerinin ortadan kaldırılması için toplum olarak var gücümüzle çabalamamız gerekirken cinsel şiddetin sadece mültecilere isnat edilmesi asıl meseleyi görmezden gelip tacizde bulunan kişinin ırkına göre taviz verilmesidir. Hala bu farkındalığın oluşmadığının en gerçek örneği taciz vakalarının ardından Köln Belediye Başkanı Henriette Reker’in kadınlara kendilerini yabancılarla araya “bir kol uzunluğunca“ mesafe koyarak koruması gerektiğini açıklamış olmasıdır. Bu bir suçtur. Bu suça vatansever bir maskeyle destek veren hükûmetse kendini bu uğurda gerekirse hukuku dahi tanımayacağını belirterek aşırı sağ örgütlenmelere pasif destek vermektedir. Ayrıca daha bir kaç yıl önce sokaklarımızı süsleyen Neo-Nazi partinin “Bana dokunma Ali“ pankartlarını da unutmuş değiliz.


Hayrunnisa Akar