-
Aa
+
 20/08/2010
 

Ozan Kesim yazdı

Geleceğe Yatırım

Bu Pazar günü Almanya'nın Mannheim şehrinde hava sıcaklığı 38 derecenin üzerinde. Herkes ya İtalyan kahvelerinde dondurma yiyerek serinlemeye çalışıyor, ya da çoktan soluğu açık hava havuzlarının birinde almış. Ben çoğunluğun tercihlerinden birini seçmek yerine dün akşam aldığım bir daveti karşılıksız bırakmak istemiyorum. Taner Soysal ve Reyhan Işık adlı çalıştırıcıların yönetiminde faaliyet gösteren Mannheim Motif Halk Dansları Topluluğu'nun provasını izlemek üzere ''Bürgerhaus'' yani Türkçe'de halkevi diye adlandırılabilecek bir merkeze gidiyorum. Topluluk burada her Pazar öğleden sonraları üç saatlik bir çalışma yapıyormuş. Ben oraya vardığımda prova çoktan başlamış, hatta hava çok sıcak salon da klimasız olduğu için ara bile vermişler. Prova yapılan salon çok güzel, bol ışık alıyor, bir duvar ayna ile kaplı, yerler parke. Salonun bir kapısı doğrudan sokağa, ağaçlık bir meydana açılıyor. Sokakta genç kızlardan ve erkeklerden oluşan bir gurup konuşuyor. Herkesi selamlayarak aralarına giriyorum. Gurubtaki gençlerin yaşlarınin 16-23 arasında olduğunu öğrenince şaşırıyorum. Bu yaş gurubu Almanya'da özellikle Türk toplumu içinde en problemli yaş gurubu. En büyük sorunlar, çatışmalar, kavgalar, serserilikler, kriminal olaylar bu yaş gurubunda yaşanıyor. Almanya'nın eğitimde yumuşak karnı, disiplin edemediği, okulu asan, öğretmenlere asilik yapan, kendi başına buyruk bu yaş gurubu. Bu yaş gurubundaki Türk gençlerinin yaklaşık yarısı meslek edinme açısından en kısıtlı imkanları sunan, dar bakışlı bir gelecek perspektifi sunan ''Hauptschule'' adı verilen ilkokulları ancak bitirebiliyorlar.

Prova arası bitiyor, gençlerle birlikte ben de salona giriyorum. Sayıyorum yirminin üzerinde genç var, yarısı erkek yarısı kız. Sonradan bana anlatılıyor, gurupta kırkın üzerinde genç varmış, tatil dolayısıyla çoğu Almanya dışında, genellikle de Türkiye'delermiş. CD çalardan nefis bir müzik sesi yükseliyor, gençler sıraya giriyorlar. İlkönce bir yarımay, sonra bir çember oluşuyor ve profesyonel topluluklara taş çıkartacak bir koreografiyle figürler ardarda sıralanıyor. Gördüklerime şaşırıyorum, bu gerçekten bir prova mı? Adımlar oturuyor, yüz ifadeleri, duruşlar, dönüşler herşey tamam. Hiç hareket etmeden terlediğiniz bu sıcak ortamda, gençler disiplin ve konsantrasyonu bozmadan denilenleri, öğretilenleri yapıyorlar. Arasıra yine de oyun durduruluyor, çalıştırıcılar memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlar. Anlaşılan kırk kişilik formasyonda oynanan oyunlarda dansçı sayısı tatil dolayısıyla yirmiye inince boşluklar istenildiği gibi doldurulamıyor. Dansçılar çalıştırıcıları kanter içinde ama büyük bir dikkatle dinliyor, anlatılanları hemen uygulamaya çalışıyorlar. Verilen ikinci arada Taner Soysal'a ''okullara devamsızlıkları olan, disipline edilemeyen, konsantrasyon problemleri yaygın bu yaştaki gençleri nasıl oluyor da bu yaz sıcağında buraya getirtebiliyorsunuz?'' diye soruyorum. Gülüyor ve anlatmaya başlıyor:

''Bizim için önemli olan gençlerin iyi dansçı olması değil iyi karakterli olması. Burada buna önem veriyoruz. Bizim gurup yeni geleni hemen içine alır, figürleri öğretir ve yetiştirir. Takım ruhu, birliktelik, karşılıklı güven, dakiklik kavramları bizde ön planda. Eğer biraz da kabiliyet varsa, zaten başarılı oluyorlar, biz varolan yeteneklerini geliştiriyoruz. Burada büyük bir disiplin hakim, kalite standardımız çok yüksek. Dünya birincilikleri almış ''TUBİL'' gibi bir topluluktan çalıştırıcı olarak gelmem aynı seviyede bir standardı buraya taşımam anlamına da geliyor. Ve bu seviyeyi gerçekten tutturuyoruz. Gurubun içinde en az on kişi profesyonel yarışmalara katılıp, profesyonel guruplarla boy ölçüşebilecek yeterlilikte. Geleceğe yönelik çalışıyoruz. Bakın bu gençlerin arasından bazılarını seçip çalıştırıcı olarak yetiştiriyoruz. Bu yaz iki kişi Burdur'a gidiyor, o yörenin oyunlarını yörenin uzmanlarından yerinde öğrenmek üzere. Bu gençler buraya ayırdıkları zaman dışında tatillerinin de iki haftasını da bu işe ayırıyorlar. Bazı gençleri de kabiliyetlerine göre yönetici olarak yetiştiriyoruz. Onlar gurubun ilerideki organizatörleri olacaklar, bugünkü çalışmaları geleceğe taşıyacaklar. Gençlere özellikle çocuklara yatırım yapmak gerekiyor. Bizde altı yaşında başlayıp oniki senedir gelen gençler var. Bunlar bu işi artık bırakmazlar. Daha ileride bıraksalar bile burada kazandıkları takım içinde çalışma, sorumluluk alıp bir işi sonuçlandırma, sahneye yani topluluk önüne rahatça çıkma, cesaret, azim, sabır sahibi olma gibi kabiliyetleri onlar artık ömür boyu içlerinde taşıyacaklar. Asıl önemli olan da bu değil mi? Halk oyunlarından öte, kendilerine, ailelerine, toplumlarına yararlı, iyi karakterli insanlar yetiştirmek...''

Biz Taner Soysal ile sohbet ederken Reyhan Işık gençlerle bazı başka problemler üzerine konuşuyor. Gençlerin kimisi henüz okuyor, kimisi çoktan çalışıyor. Soysal-Işık ikilisi Mannheim Okul Aile Birliği'nin sağladığı bu imkanla sadece çalıştırıcı olmakla kalmıyor, gençlerin sorunlarını da paylaşıyor, onlara abilik ve ablalık yapıyorlar. Pedagojik bir yaklaşımla alışılmışın çok ötesine geçen olumlu bir sonuç alıyorlar. Avrupa Birliği ve de Almanya yabancı gençlere entegre olsunlar, meslek eğitimi alsınlar diye meslek edinmek için temel teşkil eden güvenilirlik, dakiklik, sorumluluk bilinci gibi özellikleri geliştirecek projeler üretiyor, bu işe önemli para ayırıyorlar. Nedense bu projeler bizim gençlere ulaşmıyor, ya da hitap etmiyor, dolayısıyla katılım çok az. Soysal ise çalışmalarına yeterince finansman bulamamaktan şikayetçi. Yalnız Pazar günleri yerine hafta içinde de çalışma yapabilecekleri bir imkan olabilse, buna finansman bulunabilse, 16-23 yaş gurubu dışında 6-12 hatta 24-30 yaş gurubuna yönelik imkanlar da sunabileceklerini belirtiyor. Ama yok, para ve finansman yok, ya da bulmak zor. Gerçi T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu ya da yerel Türk firmalarından arasıra destek alıyorlar, ama bunlar Avrupa Halk Dansları Yarışması gibi bazı özel projelere, ya da kostüm ihtiyaçlarına yönelik destekler. Bu destekler de olmasa herşey çok daha zor olacak.

Kalıcı, düzenli ve geleceğe yönelik çalışmalar için buna yönelik özel destekler gerekiyor. Bir yanda büyük paralarla büyük projeler hayata geçiriliyor, ama hedeflenen kitlelere ulaşamıyor, etkisiz ve sonuçsuz kalıyor. Başka bir yanda ise etkin sonuç alınan çalışmaların yaygınlaştırılması, daha büyük kitlelere ulaşması için para bulunamıyor. Bu nasıl bir ikilem, anlamak gerçekten zor. Yetkili ve ilgili kurumların model proje olma niteliği taşıyan, toplumun ve gençliğin geleceği için büyük önem taşıyan bu tür çalışmaları desteklemeleri çok önemli. Ama bu kurumlar genelde önlerine gelen yüzlerce faaliyet arasında bu tür çalışmaları farkedemiyorlar bile. Keşke benim gibi tesadüfen buralar gelip, geleceğe yatırım açısından benzersiz değer taşıyan bu çalışmaları bir keşfedebilseler. Bu bir gerçekleşse gerisi zaten kendiliğinden gelecektir.

Ozan Kesim

Temmuz 2010, Almanya