-
Aa
+
 27/01/2009
 

Dr. Hüseyin Kurt yazdı

Bir toplantının ardından

(Almanya´da Müslümanların Geleceği konulu toplantı)

17 Mayıs 2008 tarihinde, tarihi Frankfurt Römer belediye meclisi toplantısında Hessen Yabancılar Meclisleri Birliği (agah) ile Frankfurt Yabancılar Meclisi (KAV) tarafından düzenlenen ve Federal İçişleri ile Hessen Sosyal İşler Bakanlıkları tarafından maddi olarak desteklenen 'Almanya´da Müslümanların Geleceği Konulu' önemli bir toplantı düzenlendi.

Kamuoyounun, bilhassa Türk medyasının ilgisini çeken bu toplantı konuya mesleki veya kurumsal olarak ilgi duyan ikiyüze yakın katılımcı tarafından ilgiyle izlendi.

Toplantının yapılış amacı toplantı esnasında gayet net ortaya çıktı. Toplantının Hessen Eyaletinde yaşayan ve büyük çoğunluğu müslüman olan yabancıları demokratik olarak temsil eden, yani onların oylarıyla teşkil edilmiş agah ve KAV tarafsız bir kurum olarak Almanyadaki Müslümanların geleceği ile ilgili konuları tarafların ve kamuoyunun dikkatine sunmak için yapıldığı ve Almanya´da müslümanların geleceği ile ilgili calışmaların daha çok Eyalet düzeyinde yapılması gerektiği, Federal anayasaya göre dini konulardaki hükümranlık yetkisinin Eyaletlere verilmesi nedeniyle Berlin´de Federal hükümet tarafından yapılan çalışmaların sembolik bir değeri olduğu belirtildi.

Toplantının konusunun doğrudan muhatabı olan Eyalet Hükümeti ile Müslümanları temsil eden sivil toplum örgütlerin üst düzey temsilcilerinin katılmaması dikkat çekici ve üzüntü vericiydi. Eyalet Hükümetinin toplantıda niçin gerektiği gibi katılamadığı aynı gün parti kongresi yaptığı toplantıda hükümet adına açılış konuşması yapan Hessen Sosyal İşler Bakanlığı müsteşarından öğrenildi. Toplantıya katılanlar, Müslümanları temsil eden sivil toplum örgütlerinin kendi çalışmalarına yön verecek son derece önemli konuların konuşulduğu böyle önemli bir toplantıya niçin katılmadıklarını ve müslümanların bir çok sorunlarını bugüne kadar çözemediklerini bu ilgisizlik ve sorumsuzluğun`mu yattığını kendi kendilerine sormadan edemediler.

Toplantıda ilk kapsamlı konuşmayı yapan, Frankfurt´ta bulunan İslam Dini Vakıf Profesörlüğünün ilk kurucu hocası Prof. M. Emin Köktaş, kendisine konu olarak verilen 'Almanya´da Müslümanların çözümlenmiş ve çözümlenmemiş problemlerini' işlemek yerine konunun her iki tarafının eksikliklerini dengeli bir şekilde anlatarak çözümlenmesi gereken en önemli konuya dikkatleri çekmeyi daha uygun buldu. Prof. Köktaş´a göre Almanya´da müslümanların bireysel dini hak ve hürriyetler konusunda önemli sorunları olmadığını sorunların genelde kurumsal hak ve hürriyetlerin alınması konusunda olduğunu ve bu konuda en önemli sorunun Almanya´da müslümanların resmi muhataplık sorunu idi. Bu sorun çözümlenmeden diğer problemlerini çözümlenemiyeceğini ve müslümanların geleceği ile ilgili şaglıklı bir planlama yapılamıyacağını açık ve net bir şekilde dile getirdi.

Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin ortak yanları, paralel yaşamdan ortak yaşama geçiş konulu panel şeklinde gerçekleştirilen bölümde, konunun uzmanı Müslüman, Yahudi, Protestan ve Katolik ilahiyatı bilim adamları İbrahimi dinlerin beraber yaşam için yeterli ortak yanlarının yanında problemli alanlarında olduğunu dikkat çekerek, bu ayrıcalıklara rağmen barış içinde beraber yaşami imkanı olduğunu ve dinler arasında barış olmadan dünyada barış olamıyacağını dile getirdiler. Protestan konuşmacı Prof. Weber, İbrahimi dinlerin beraber yaşamak için yeterli ortak noktaları olduğunu belirterek, semavi dinlerin birarada yaşamaya engel olmadığını belirtti. Katolik konuşmacı Prof. Troll ise dinlerarası diyaloğun alternetifi olmadığını söyleyerek, çeşıtli dinlere mensup insanların bir arada yaşamak için birbirlerinin dinlerini bilmek ve saygı göstermek zorunda olduğunu dile getirdi. Yahudilik adına konuşan Prof. Brumlik ise konuya daha kritik bir gözle bakarak, kutsal metinlerde birarada yaşamayı zorlaştıran bölümler olduğunu ve bazı kilise teşkilatların birarada barış içinde yaşamayı zorlaştıran diğer dinlere inananlara küçümseyen misyonerlik amaçlı faaliet ve yayınlar yaptığına dikkat cekti. Müslümanlık adına konuşan Prof. Takım ise İslamiyetin bir barış içerisinde yaşamayı teşvik ettigini belirterek, dokuz yaşındaki bir çocuğun Hz. Muhammed ile Hz. İsa´nin günümüzde bir arada yaşasalar kavga etmezler tam tersine arkadaş olurlardı sözleriyle son verdi. Toplantının bu bölümünde sonuç olarak üç semavi kendi aralarında tarihi süreçten kaynaklanan önemli sorun ve ayrılıkları olduğunu ve bu dinlerin kendilerini tek hakiki din olduğunu belirtmesine rağmen bir arada barıs içinde yaşamaya imkan veren pek çok ortak noktaları olduğunu sorumluluk taşıyan kurum ve insanların bu ortak noktaları öne çıkarmaları gerektiği konusunda fikir birliğine varıldı.

Toplantının Almanyada Müslümanların resmi temsili konulu son bölümünde söz alan Baden Württemberg Eyaleti Hükümeti nezdinde dinler ve kültürlerası ilişkiler uzmanı Dr. Blume Almanya´nin değişik din mensuplarınının birarada yaşaması konusunda yeterli tecrübeye sahip olmadığını ve Almanların başka din mensubu toplumları kabullenmekte zorlandığını bütün bu zorluklara rağmen Almanyanın müslümanları entegre etmekte kararlı olduğunu, konunun Almanyada yaşayan müslümanların üçte birinin Alman vatandaşı statüsünde olması ve 1990´lı yıllarda yürürlüğe giren vatandaşlık yasası gereği Almanya´da doğan çocukların genelde otomatikman Alman vatandaşı olmaları nedeniyle bir yabancı sorunu olmaktan çıkarak normal bir vatandaşlık sorunu haline geldiğini belirtti. Dr. Blume aynı bağlamda bir soru üzerine Almanya´da kurumsal alanda dini hakların otomatikman verilmediğini bu hakkı isteyen kurumların mücedele ederek hakkı aldığını, daha doğrusu bu hakkın verilmesi kaçınılmaz olduğu anlaşıldıktan sonra verildiğini söyledi.

Konuyu hukuki açıdan yaklaşan Prof. Rhode ise müslümanların resmi temsil sorununu çözerek dini cemaat veya kamu tüzel kişiliği statüsü alması halinde kavuşacakları imkanları anlatarak elde edecekleri bu imkanlarla bugüne kadar çözemedikleri bir çok sorunu çözme imkanına kavuşacaklarını belirterek, müslümanları temsil eden sivil toplum örgütlerinin kendi örgütlenme yapılarını mutlaka gözden geçirmeleri gerektiğini ve eyalet düzeyinde dini cemaat olarak örgütlenmeleri ve bunun için yerine getirilmesi gereken şartların Alman anayasa ve yasalarında net olarak belli olduğunu dile getirerek, geçtiğimiz yıl kurulan KRM´nin dikkate alınması gerektiğini ancak çesıtli sivil toplum çatı örgütlerinin Federal düzeyde biraraya gelerek bir protokol imzalamasının yeterli olmadığını bu birleşmenin tabandan gelmesi ve eyalet düzeyinde olması şart olduğunu söyledi. Konuyla ilgili yetki sahibi Alman makamlarınada seslenen Prof. Rhode, bu konuda müslümanlardan yerine getiremiyecekleri ağır taleplerde bulunmaması çağrısında bulunarak, Almanya´da yaşayan müslümanların geldikleri ülkelerde din ile ilgili konuların tamamen devletin hükümranlığında olduğu dini yaşantı, hak ve hürriyetlerin devlet tarafaından oluşturulmuş anayasal kurumların denetiminde olduğunu belirterek, müslümanlardan protestan ve katolik kiliselerine benzer kilise kurmaları beklenemiyeceğini söyledi. Son konuşmacı olarak söz alan Dr. Ünalan ise Almanya´da müslümanların niçin bugüne kadar resmi temsil hakkını alamadığı konusunu işleyerek, müslümanları temsil eden sivil tolum örgütlerinin Almanya´daki din devlet ilişkilerini düzenleyen yasaları anlamakta zorluk çektiklerini ve daha çok kendi geldikleri ülkelerin kanunları ile karıştırdıklarını belirterek, Almanya´da birbirine eşit iki büyük kilisenin eşit düzeyde korunması nedeniyle Müslümanlık gibi diğer dinlerinde aynı kurumsal haklardan imkanlarının olduğunu dile getirerek, Almanya´da son yillarda kamuoyuna hakim olan 'Islamofobinin' müslümanların resmi temsili sürecini menfi yönde etkilediğini belirtti.

Yukarıda kısaca özeti verilen toplantının son bölümü, ortaya konulan görüş ve öneriler, ilk konuşmacı Prof. Köktaş´ın ortaya koyduğu tezleri tasdik eder nitelikte. Buna göre Almanya´da müslümanların en önemli problemi, resmi temsil problemi, bu problemin çözümlenmesinde en büyük engel, müslümanların mevcut organisazyon yapısı. Müslümanların dini örgütlerini Eyaletler nezdinde gözden geçirmeleri gerekli. Bu konuda muhatap Federal değil Eyalet hükümetleri, yani adres Berlin değil, doğru adres Wiesbaden, Düsseldorf, Münih veya Hannover gibi Eyalet başkentleridir.

Kısacası Almanya´da müslümanların geleceği, resmi temsil konusunun çözümüne bağlı, bu sorun çözümlenmeden, Almanya´da müslümanların geleceği için planlamalar yapmak, tahminlerde bulunmak manasız ve imkansız gibi görünüyor.

Agah ve KAV tarafından düzenlenen bu toplantının Wiesbaden Eyalet Meclisi salonunda 25 Ekim 2008 tarihinde yapılacak ikinci bölümünde konunun muhatabı Hessen Eyaletinde Meclisinde gurubu bulunan siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütü mensupları, ile medya temsilcileri ve bilim adamları söz alarak, Almanyada müslümanların geleceği konusunu kendi açılarından irdelemeye çalışacaklar.

Frankfurt, 21. Mayıs 2008

Dr. Hüseyin Kurt

KAV Üyesi / Agah Delegesi