-
Aa
+
 17/07/2014
 

Siyasetçilere diplomasi dersi

arif-senturk-nester

 

Arif Şentürk, TBMM heyeti ile Federal Parlamento Başkan Yardımcısı arasında yapılan görüşmedeki krizin perde arkasını yazdı.

Image
Arif Senturk nester

Geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden (T.B.M.M) bir parlamenter heyet Federal Hükümet’in davetlisi olarak Almanya'ya geldi. Türk ve Alman medyasından öğrendiğimiz kadarıyla heyetin Almanya’ya geliş nedeni, 2000-2007 yılları arasında Nasyonal Sosyalist Yeraltı Hücresi (NSU) teröristlerinin işledikleri seri cinayetler ve bu konuda yürütülen soruşturma hakkında bilgi almak. Bu illegal örgüt kimseye farkettirmeden(!) 8 Türk, 1 Yunan ve son olark da 1 Alman kadın polis memurunu acımadan katletmişti.

Türk parlamenter heyet bu cinayetleri araştırmak üzere Thüringen Eyalet Parlamentosu ve Federal Parlamento’da kurulan araştırma komisyonlarının yetkilileri ile bir dizi görüşmeler yapıyor. Bu bağlamda ana muhalefet partili (SPD) Federal Parlamento Başkan Yardımcısı Wolfgang Thierse de Türk heyeti kabul ediyor.

1998 ile 2005 yılları arasında Federal Parlamento Başkanlığı yapmış ve bu gibi heyetlerarası görüşmeler konusunda oldukça tecrübeli olan Thierse ile Türk heyet arasında bir kriz yaşanıyor. Krizin çıkış sebebi şu: Wolfgang Thierse, Türk heyetin NSU terör hücresinin katliamları ile ilgili sorularına verdiği cevapların ardından, sözü Türkiye’de yaşayan azınlıkların haklarına getirerek, Türk Devleti’nin Türkiye’de yaşayan azınlıklara haklarını vermediğini dile getiriyor. Hızını alamayan Thierse biraz daha ileri giderek, heyettekilere Türkiye’de tutuklu olan milletvekillerinin de serbest bırakılması gerektiğini söyleyiveriyor. Bir bakıma 'biraz da kendi yaptıklarınıza bakın' demeye getiriyor.

BÜYÜKELÇİ TEPKİ VERİYOR

Thierse bunları söyledikten sonra, Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu söz alarak Thierse’ye hitaben, bahsedilen konuların konuşulabilecek konular olduğunu, ancak heyetin görüşme programının gündeminin NSU yeraltı örgütünün işlediği cinayetler olduğunu uygun bir dille ifade ediyor. Buraya kadar iş normal seyrinde giderken, Wolfgang Thierse bu defa devlet tecrübesiyle hiç bağdaşmayan bir tarzla görüşmenin bittiğini elini de masaya vurarak ilan ediyor. Böylece görüşme yaşanan bu kriz ile bitiyor. Daha sonra tarafların basın açıklamalarıyla devam eden krizin özeti bundan ibaret.

WOLFGANG THIERSE’NİN KARTLARI KÖTÜ

Açıkçası hiç bir siyasetçi böyle bir durumda Thierse’nin yerinde olmak istemez. Bir tarafta emniyet birimlerine farkettirmeden aynı silahla işlenen cinayetler, bir tarafta mağdur yakınlarını yıllarca katil zanlısı şüphesiyle sorgulayan emniyet birimleri, diğer bir tarafta cinayetlerin ortaya çıkmasının ardından cinayetle ilgili belge ve bazı dosyaların ortadan kaldırıldığı bir istihbarat birimi… Yani olayın tutulacak bir tarafı yok. Nereye elinizi atsanız adeta dökülüyor ve elinizde kalıyor. İşte böyle savunulacak bir tarafı olmayan olayların yaşandığı bir ülkenin Federal Parlamento Başkan Yardımcısı olarak hiç bir siyasetçi Thierse’nin yerinde olmak istemez. Zira olayın savunulacak bir tarafı yok. Olayı savunmaya kalkmak, adeta çıkmaz sokağa tam gaz girmek gibi bir şey.

HESAP SORANLAR HESAP VERMEK ZORUNDA KALIRSA

Ancak Thierse yine de bir umut ışığı görmüş olacak ki, bu zor durumdan kurtulmak için bir taktik kurguluyor. Kurgulanan bu taktik tutarsa, ya da amiyane tabirle Türk heyet bu taktiği yerse, ne alâ. Ne de olsa bu ve benzer taktiklerle bazı Avrupalı siyasetçiler geçmişte başarılı olmuşlardı. Thierse işte bu umut ışığıyla 'en iyi savunma saldırıdır' anlayışıyla Türk heyete akıl vermeye başlıyor. Türkiye’deki azınlıklar ve başka inanç gruplarına verilmesi gereken hakları sıralamaya başlıyor. Thierse’nin bu çıkmaz sokağa girmesinin kendi açısından mantıklı bir gerekçesi daha var. Thierse ve özellikle onun yaş grubundaki siyasetçiler yıllarca Türkiye ile yaptıkları görüşmelerde hep hesap soran konumunda olagelmişler. Bu sebeple bu işin böyle gelip böyle gideceğinden de hareketle böyle davranıyor olabilirler. İşte bu nedenle Alman siyasetindeki özellikle bu kuşağın temsilcilerinin bu gibi görüşmelerde zaman zaman eski alışkanlıkları nüksediveriyor.

BÜYÜKELÇİ MİSYONUNUN GEREĞİNİ YAPIYOR

Nitekim Wolfgang Thierse’nin Türk Parlamenter heyete bu ders verme girişimi Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun Thierse’ye verdiği cevaba kadar tutar gibi oluyor. Öyle zannediyorum ki, büyükelçi Karslıoğlu heyete başkanlık yapan Tunca Toskay’ın Thierse’nin bu taktiksel hamlesine tepki vermesi için bir süre bekliyor. Tepki gecikince, Türk heyete ders vermeye devam eden Alman Parlamento Başkan Yardımcısı’na,uygun bir lisanla usûl uyarısı yapmak zorunda kalıyor. Ailesiyle birlikte daha önce uzun yıllar Almanya’da yaşamış olan ve Almanya’yı çok iyi tanıyan büyükelçi Karslıoğlu’nun böyle bir tepki vermesi adeta zorunlu hale geliyor. Karslıoğlu da bunun üzerine yapması gerekeni dört dörtlük olarak yapıyor. Zira diplomatik görevi gereği Cumhurbaşkanı’nı temsil ediyor olması sebebiyle, verdiği tepki onun aynı zamanda diplomatik misyonu.

TAKTİK TUTMAYINCA…

Kriz ile biten görüşmeden sonra Thierse’nin basın bürosu basına 'atanmışlar seçilmişlerin konuşacaklarına müdahil olamazlar, konuşacaklarıma atanmış birisi sansür uygulayamaz.parlamenterler arasında yapılan bir görüşmenin, bir büyükelçi tarafından sansürlenmeye çalışılmasına tahammül edilemez' şeklinde bir açıklama gönderiyor. Böylece sayın Thierse yaptığı siyasi nezaketsizliği gerekçelendirmeye de çalışıyor.

Bir konuya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Thierse’nin partisi şu anda Federal Parlamento’da ana muhalefet partisi konumunda. Parti olarak her fırsatta Merkel’in başında olduğu iktidarı en acımasız bir şekilde eleştiriyorlar. Ama buradaki konu milli bir konu olduğu için konuya siyasi değil, milli bir hassasiyetle yaklaşarak, Almanya’nın menfaatlerini savunmak için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyor. Büyükelçi Karslıoğlu tarafından engellenmiş olsa da, bana göre Thierse’nin girişimi kendi açısından son derece mantıklı ve yerinde bir girişim.

ZAMANINDA SÖYLENEMEYEN LAFLARIN KIYMETİ YOK

Bir de Türk heyetin basına yaptığı açıklamalara ve tepkilere bakalım. Açıklamaları şu şekilde özetleyebiliriz. 'Türkiye’nin hakkını hiç kimseye yedirmeyiz. Konunun yakından takipçisi olacağız…Dikkatle üzerine eğilmek istediğimiz nokta bu. Sayın Thierse’nin bizi de rencide edecek şekilde ellerini masaya vurarararak ‘toplantı bitmiştir' demesi kabul edilemez.'

Heyetin CHP’li üyesi Şafak Pavey’in ise Wolfgang Thierse’yi aratmayacak cinsten bir açıklaması var ki, evlere şenlik. Şafak hanım bakın neler döktürmüş: 'Ben sayın Thierse’nin tutuklu milletvekilleri ile ilgili söyledikleri için tam kendisine teşekkür edecekken, sayın büyükelçi, siyasetçilerin ortamı olmasına rağmen, siyasetin konusu olmadığını düşünüp, bir açıklama yapmıştır. Bunun üzerine de sayın Thierse, ‘bürokratlar parlamentere cevap veriyor’ şeklinde bir tepki göstermiştir. Karşılıklı olarak orantısız tepki gösterildiğini düşünüyorum. Ancak atanmış birinin seçilmişler yerine konuşmasını doğru bulmuyorum.'

BÜYÜKELÇİ HARİÇ, TÜRK HEYET HATALIDIR

Şimdi büyükelçi Karslıoğlu hariç, heyetin üyelerinin tamamına söyleyeceklerim var. Heyetteki tüm partilerin temsilcilerini ayırt etmeden şu tesbiti yapmak durumundayım. Görüşme anında Thierse’ye hitaben söylenmeyen ve sonradan basına bol keseden yapılan açıklamalarla hatanızı kapatamazsınız. Bu yaşanan krizde büyükelçi Karslıoğlu hariç tüm üyeler basiretsiz davranmışlardır. En azından Thierse’nin akıl verme girişimine veremedikleri tepki bakımından basiretsiz ve yetersiz kalmışlardır. Heyet üyelerinin Neonazi yer altı örgütü (NSU) soruşturması hakkında sorduğu soruları, o soruların hangi sorular olduğu konusunda kamuoyunun bir bilgisi olmadığı için, bu değerlendirmemin dışında tutuyorum. Kimse yanlış anlamasın, heyet üyelerinin hiç birinden Wolfgang Thierse’ye bağırıp çağırmalarını da beklemiyorum. Sadece büyükelçinin verdiği tepkiyi vermelerini bekliyorum. Vermenizi beklediğim bu tepki de diplomasinin olmazsa olmazı. Bunu yapamayacaksanız, bu ve buna benzer görüşmelerde ne işiniz var? Bu soruyu da Almanyalı Türklerin vicdanının sesi olarak kabul edin.

TÜRK HEYETİNDEN BİRİ THIERSE’YE HAK VERİYOR (!)

Gelelim heyetin CHP’li üyesi Şafak Pavey’in söylediklerine. Pavey’e söyleyeceklerimi ayrı tutmaya karar verdim. Zira Şafak hanım neredeyse Thierse ile aynı görüşleri savunuyor(!)

Şafak hanım, ben de atanmışların sizin adınıza konuşmaması gerektiğini düşünüyorum. Eminim, büyükelçi Karslıoğlu da aynı sizin gibi düşünüyordur. Şayet atanmışların sizin adınıza konuşmalarına tahammül edemiyorsanız, o zaman siyasi muhatabınıza vermeniz gereken cevabı siz siyasetçiler verin ki, atanmışlar devletin itibarını kurtarmak için sizin adınıza konuşmak zorunda kalmasınlar. Zira, sayın Thierse muhalefet milletvekili olmasına rağmen, size karşı Alman devletini savunur bir pozisyon alarak konuşuyor. Özellikle tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaları ile ilgili Wolfgang Thierse’nin söyledikleri, parti olarak sizin hoşunuza gitse de, o konuyla ilgili mücadeleyi Türkiye’de vermeniz gerekir. Bu mücadeleyi ait olduğu mecranın dışına taşımak sizi yükseltmez; aksine hem sizi hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni zayıf duruma düşürür. Bunun üzerine, partinizin tezlerini savunmak adına bir de Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi’nin haklı tepkisini haksız bir çıkış olarak nitelemek ise, bu milletin bir vekili olarak size yakışmıyor.

İKİ TARAFA DA DİPLOMASİ DERSİ

Yazımızı bir ek bilgi ile sonuçlandıralım. Özellikle resmi toplantılarda Almanların olmazsa olmaz bir kuralı vardır. Toplantılarda şartlar ne olursa olsun, kimsenin gündem dışı konuşmasına müsade etmezler. Bu nedenle gündem dışına çıkma teşebbüslerine de anında müdahale ederek engel olurlar. Almanya dünyada bu usulü belki de en iyi uygulayan ülkelerden birisidir. Almanların bu hassasiyetini de çok iyi bildiğini tahmin ettiğim sayın Karslıoğlu’nun Wolfgang Thierse’ye tepkisi son derece haklı ve yerinde bir tepkidir.

 

Sözün özü bize göre şudur: Almanya’ya Türkiye’yi temsilen gelen resmi heyetlerin mensupları zamanı geldiğinde Almanlar gibi düşünme kabiliyetinden yoksunlarsa, zahmet edip boşuna buralara kadar yorulmasınlar. Zira, bu ve buna benzer seyahatlerin faturası Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından ödeniyor.

Kriz ile sonuçlanan bu görüşmenin tek olumlu tarafı Alman Meclis Başkan Yardımcısı’nın taktiksel çıkışını heyet içerisinde yutmayan birisinin olduğunu yaşayarak anlaması olmuştur. Türk parlamenter heyet de böylece hem diplomasinin ne olduğunu, hem de siyasetçi ile diplomat arasındaki farkı canlı olarak yaşama fırsatı bulmuştur

Teşekkürler sayın Karslıoğlu.

 

 

Arif Şentürk

senturk(at)almanyabulteni.de

 

 

GÜNÜN SÖZÜ: 'Oturduğu koltuktan güç almaya çalışanlar değil, koltuğa güç verenler gerçek kahramanlardır.'

 

GÜNÜN SORUSU: 13 Mayıs 2012’de yapılan Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Seçimleri’nde Hayvanları Koruma Partisi’nden daha az oy alan partinin adı nedir? Çözüm için yardım: Parti sloganında büyük düşünmeyi vurgulayan bir parti.