-
Aa
+
 19/10/2018
 

Almanya’da Erasmus öğrencisi olmak

Erasmus + yıllardır yurtdışında eğitim görmek isteyen, yaşamak isteyen üniversite öğrencileri arasında gerek maddi, gerek Avrupa’nın birçok iyi üniversiteleriyle olan karşılıklı anlaşmaları ve olanakları ile en popüler eğitim programlarından biri olmuştur. Erasmus + programının eğitimin hareketliliği, staj ve proje gibi alanları kapsamaktadır. Ben de Türkiyeli bir üniversite öğrencisi olarak üniversiteyi ilk kazandığım günden itibaren Erasmus’un sağladığı bu alanlardan birinden faydalanmayı kafama koymuştum. Adım Sena, 20 yaşındayım ve Ankara’da bulunan Hacettepe Üniversitesinde Amerikan Kültür ve Edebiyatı okuyorum.

Benim Erasmus maceram staj programı ile gerçekleşti. Haziran ayından Eylül ayının sonlarına kadar Duisburg-Essen Üniversitesi’nde staj yaptım. Staj programı pek eğitim programı gibi olmasa da bir üniversitede çalıştığım için Almanya’daki eğitim hayatını da ilk elden tecrübe etme fırsatı yakaladım ve bunun yanında Avrupa’da çalışma deneyimine de sahip oldum. Duisburg-Essen Üniversitesi’nde geçirdiğim süre boyunca Türkiye’deki Üniversite hayatı nasıl?”  Ya da “Buradakini nasıl buldun?” gibi sorular duydum. Öncelikle bu farklılıkları anlatmadan önce şuna değinmek isterim ki “Üniversiteli olmak” ya da “Üniversite” kavramı Türkiye’de biraz daha farklı. Türkiye’de üniversiteli olmak demek bir anda kendinizi çok farklı fikirlere sahip bir sürü insanla aynı ortamda bulmak demek. Böyle bir durum Avrupa’da yok değil tabii ki ama Türkiye’de üniversiteler insanların kendi fikirlerini daha rahat bir şekilde tartışabileceği ve belirtebileceği bir ortam yaratıyor ve Türkiye’deki alışagelmiş sosyal normların dışına çıkılanabilen bir alan haline dönüşüyor.

Almanya ve Türkiye üniversite sistemi ise biraz daha farklı işliyor. Almanya’da lisans süresi üç yıl iken Türkiye’de dört yıl. Sistemde gözlemlediğim en büyük farklılık ise Türkiye’deki uzun yaz tatilleri. Almanya’daki üniversitelerde çok uzun yaz tatilleri yok, bu durumun hem artısı hem eksisi de var tabi ki. Bir yandan üç-dört ay arasında değişen yaz tatili sizi okuldan ve eğitim hayatından uzun bir süre uzak tutuyor ama aynı zamanda bu uzun sürede tatilimizi yapabiliyor ve öğrenciler, benim gibi, ilgilendikleri bir alanda koca bir yaz tatili çalışma imkânı bulabiliyor.

İki ülke arasında benim gözlemlediğim bir diğer fark ise derslerin işleniş biçimi; Almanya’da sınıf ortamı daha çok fikirlerin tartışıldığı ve öğrencilerin kendilerini daha çok gösterdiği bir yer. Türkiye’de ise daha çok verilen zaman içinde öğrenciye olabildiğince fazla şey öğretme amacı olduğu için hocalar daha aktif bir rol oynuyor.  Bu iki yöntem de bir insana farklı şeyler katabilir; kendi izlenimlerimden yola çıkacak olursam, bir hocanın bana belki de kendi başıma öğrenmemin daha uzun süreceği bir sürü bilgi öğretmesi oldukça tatmin edici bir durum.  Aynı zamanda bir sosyal bilimler öğrencisi olarak öğrenciler derslere aktif katılımının da bilgiyi hemen öğrenmek kadar önemli olduğunu düşünüyorum ve şunu eklemek isterim ki; Almanya’daki öğretmenlerin, öğrencilere karşı tutumunu oldukça olumlu buluyorum. Bir öğrencinin fikrine “hayır, bu yanlış” gibi motivasyon düşürücü kalıplar kullanmamaları derse aktif katılımı oldukça teşvik edici.

Almanya’da geçirdiğim bu üç ayın bana çok şey kattığını ve ilerde de bunun yararlarını göreceğimi ve burada eğitim hayatını görmenin daha önceden aklımda olan “Acaba lisansımı bitirdikten sonra Avrupa’da okuyabilir, eğitim ortamına adapte olabilir miyim?” sorusunu cevapladığını düşünüyorum. Bu soruma bulduğum cevap ise oldukça olumlu, umarım bir gün gerçekten Almanya’da bir üniversitede öğrencisi olma şansını yakalayabilirim.

Sena Bektaş