Seçimler neyi değiştirebilir ve ‘Gücümüz’ efsanesi

 

 

Bazen düşünüyorum da Almanya’da yapılacak olan genel seçimler biz Türk kökenli vatandaşları Türkiye’de köyümüzde yapılan muhtarlık seçimleri kadar heyecanlandırıp ilgilendirmiyor sanki…

 

Demokrasilerde vatandaşın en büyük kozu ve en güçlü silahı kanunlar dairesinde hesap sorabilme ve yöneten zümreyi silkeleyebilme hakkıdır ve bu hakkın en gelişmiş şekli de: seçimlerde kullandığı o küçücük pusulayla 'sen çekil söyle kenara…' 'sen devam et! ' Yahut 'sen gel bir de seni görelim!' diyerek yönetime dolaylı olarak sağladığı katkıdır…

 

Bizler bu gücümüzü ve bu gücün verdiği diğer avantajları kullanabilecek bilinç düzeyinden hayli uzaklardayız henüz.. Yani oy vermenin ne kutsiyetinin farkındayız ne de vehmettiğimiz o gücün gerçekten , durağan halden dinamik enerjiye geçişi konusuna ilişkin ne bir faaliyetimiz var ne üzerine kafa yormuşluğumuz.

 

Kendimi eleştirmenin kolaylığına kaptırmış gidiyor değilim.. 2005 seçimlerinin anketleri yalancı çıkararak sosyal demokrat partinin CDU CSU ittifakıyla nasıl başa baş gittiğini ve bu bağlamda bir tek oyun bile çok önemli hale geldiğini birlikte müşahade ettik.. bu da 800 bin kişilik br potansiyelin kıymetinin en azından 'oy!' hesabı olarak göstergesi değil midir…

 

Peki biz geçen seçimlerde parlemantoya girmiş, sayıları az da olsa, bizden olanların bizim için yaptıklarının yahut yapamadıklarının çetelesini tuttuk mu? yahut bizim oylarımızı alıp oraya oturduktan sonra NEO CON’ cu ağızlarla bizlere ve değerlerimize hakaret edenlerin karşılarına ellerimizde kendi sözlerini içeren bülten- broşürlerle çıkıp; - İyi de sayın bayan sen benim oyumu istiyorsun ama bak oraya oturduktan sonra ne vecizeler yumurtlamışsın benim hakkımda.. benim inancım hakkında.. diyelim ki bu kötü niyyetinden değil, cahilliğindendi o zaman bu oy dilenme döneminde benden özür diledin mi.. o bir hata idi bilememişim sizler bizim için inandığınız değerlerle varsınız dedin mi sayın bayan! Diyebilidik mi kardeşlerim! Hayır .. kendi kendimize homurdandık, sinirlendik geçti gitti.

 

Ne SPD yönetimine ne YEŞİLLER yönetimine ne SOL PARTİ yönetimine: Bak arkadaş senin partin yabancılardan oy istiyor ve diyor ki, ey yabancı sana en yakın parti benim bak senin için senin dilinden, senin kültüründen aday gösteriyorum onu destekle ve meclise gönder! Diyorsun. O zaman gösterdiğin adayın kalite ve kalibresine dikkat et .. demogog, elitist, ırkçı, ayırımcı birtakım kerameti kendinden menkul pazarlamacıları aday gösterirsen benden oy değil zırnık alamazsın… dedik mi? yazdık mı bu minvalde mektuplar bu yabancıların oyuna talip 3 partinin yönetimine… tabii ki hayır.

 

Ama mırıldandık…

Küçük hususi topluluklarda ;

Kızdık… bağırdık çağırdık!

Bazılarımız biraz daha ileriye gidip …sövdük!

İyi sövenler aferin aldı utangaç olanlardan…

Ama , demokratik katılım bu değil ki…

'güç sahibi..' olmak bu değil ki…

****

 

Sayın Hakkı Keskin buyurmuş lar: benim çizgim kemalist soldur!

İyi de Hakkı beyciğim biz Türkiye’de zaten ne çektiysek bu çizgiden çektik..

Bizim buralardaki bu acılı maceramızın altında da senin üzerinde olduğun, takip ettiğin bu çizginin parafı var…

 

Şimdi: Sosyal demokratları da yedeğine almış sağ – muhafazakar ittifakın Almanya’yı sürüklediği bu ultra kapitalist erada bir denge unsuru olabilecek ve onları gerçek sosyalizm adına eleştirip kitlelerin hak ve hukukunu koruyabilcek babta umut vadeden bir siyasi hareketin içinden böyle bulanık söylemler üretmek…Bilemiyorum yani Hakkı beyciğim… Oskar bey bilebiliyorlar mı acaba?

 

Nasıl bir sol çizgidir…

 

Bir zamanların adalet bakanı ırkçı Mahmut Esat Bozkurt ’un Kemalist sol çizgisi mi?

 

İsmet İnönü’nun dipçikle oturtmaya çalıştığı Halk evleri kültür bahçelerinde yeşertilmiş! Kemalist sol çizgi mi?

 

27 Mayıs cuntacılarının bir gecede oluşturdukları doktrinden mülhem sol kemalist çizgi mi ?

 

Yoksa 'devrim yakındır gençler… yürüyün!' deyip kenardan telef olan çoluk çocuğu izleyen bir zamanlar sosyalist şimdilerde amerikancı ama hep kemalist hep solcu.. meşhur Başyazar’ın kemalist sol çizgisi mi ?

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ve güçlü bir devlet olma şerencamında hep ayağına takılıp durmuş ya sol kemalist ya sağ kemalist çalı:

 

Fikirde..

 

Sanatta..

 

İç ve dış siyasette..

 

Sanayide..

 

Ticarette..

 

Mimaride..

 

Eğitimde..

 

Şehirleşmede..

 

Anadolu topraklarında ortaya ne koyabilmiş ki, bizlerin bu gurbet ellerde yaramıza merhem olabilsin.

 

Öyle değil mı Hakkı bey?