At izi it izine karışırsa… toz duman olur

 

Ne demektir bu, yine sözlüklerimizden birine bakalım: TDK'na göre bu deyim, iyiyi kötüden ayıramayacak derecede işlerin karışması demekmiş.

'Ben 35 yıllık gazeteciyim'

'Ben 25 yıldır bu işi yapıyorum!'

'Bana ne bundan!' Ya da 'ne talihsizlik' demek geliyor çoğu kez içimden, demiyorum ama…

Hatta 'umurumda olamayacak kadar microsunuz' da demiyorum…hiçbir şey demiyorum…

Gazetecilik mesleğinden örnek verdim ama pek çok meslek grubunda vardır böyleleri. Genelde anlama kavrama özürlü insanlardır; kavrayamadıkları durum karşısında hemen yıllarını devreye sokarlar, sanki iyi işlere imza atmak için bilmem kaç yaşında bilmem kaç yıllık gazeteci olmak gerekirmiş gibi. Baksan, çoğunun önünde arkasında elle tutulur bir 'eser'de yoktur, o yüzdendir yıllarıyla şişinmeleri.

Çağın gerisinde

Bunlar bir dönemin insanlarıdır; kendilerini yenileyemeyen, çağa ayak uyduramayan, zamanı okuyamayan meslek fosilleridir. Kendilerine laf anlatmak duvara tırmanmaktan zor ve anlamsız bir çabadır; duvara tırmanmaya çalışırken hiç olmazsa spor adına kaslarınız gelişir, ama bunlara laf anlatmaya çalışırken karşılıklı olarak hiçbir şeyiniz gelişmez, yerinizde sayarsınız; iki taraf için de boşa zaman kaybıdır.

En iyisi onları kendi hallerine bırakmak lazım: Kendi kısır döngülerinde, kendi dar ve gelişemeyen dünyalarında, ordan burdan aşırdıkları düşünce kırıntılarıyla avunsunlar, kendilerine övgüler düzsünler, varsa arkalarından gelen kendilerine tabii olan çömezleriyle, kendileri çalıp kendileri oynasınlar, mutlu olsunlar.

Yalnız dikkatli olmak lazım, ortalığı karıştırıp, tozu dumana kattıkları anda kenara çekilmek lazım; at izi it izine karışmamalı, can sıkıcı oluyor…

Öğrenmek…

Bir mesleği en iyi şekilde icra etmenin yolu o mesleği 'öğrenmek'ten geçer. Almanya meslek eğitimi konusunda hiç sıkıntı çekilmeyecek bir yer. Öğrenmenin yaşı yoktur, insan kendini her yaşta eğitebilir, geliştirebilir.

Eğer gazetecilik bir meslek ise bu meslek de öğrenilmelidir. Yok değilse, önüne gelen bağıran çığıran, aksıran, tıksıran, mikrofonu, kamerayı, kayıt cihazını kapan gazeteci sayılıyorsa, o zaman bana müsade…

'İnsan'ı öğrenmek…

İnsan demişken, sanırım pek çok kişinin bunun farkında olması gerekiyor; insan…. önce insan, sonra birey, sonra kadın/erkek vs…İnsanlara insan olmanın temel ögelerini anımsatmak gerekiyor. Günlük yaşam kargaşasında insanlar, insan olmanın temel değerlerini/kavramlarını unutuyorlar.

Ondan dolayıdır ki yapıp- ettikleri hoyrat birtakım eylemler olmaktan öteye gidemiyor. Ondan dolayıdır ki dillerine pelesenk ettikleri 'etik', 'değer', gibi bazı kavramları hoyratça kullanıyorlar, çünkü bilmiyorlar kavramların anlamlarını, kavramlar dillerinde değersizleşiyor.

'Sevme'yi de hoyratça kullanıyorlar, yapay ve yüzeysel; kavramın içi boşaltılıyor, anlamından soyutlanmış silicon bir kavram olarak dillerde dolaşıyor. Kavramları hoyratça savurmak, enflasyona o da değer kaybına neden oluyor. Sevgisiz ortamlarda saygı aramak ise boşa kürek sallamak gibi birşey. Bu durumda insanlardan birbirlerine değer vermelerini; sevmelerini, saymalarını vs. beklemek de boşuna.

İnsanların anımsaması/öğrenmesi gereken çok şey var. Aslında, insanları hayata hazırlayan eğitim sisteminde 'İnsan Felsefesi' 'Etik' gibi temel felsefe dersleri olmalı. İnsanlar hayata hazırlanırken, sistemin mekanik-dijital birer parçası olarak değil, duygusal-düşünen bir varlık, insan olarak hazırlanmalı.

Önce 'insan' sonra….

 

 

Hülya Sancak

Sancak(at)almanyabulteni.de