Almanya'da fırsat eşitliği


Almanya'da Demografik Değişim ve Fırsat Eşitliği Konusu

Yaşlanan, azalan ve kültürel ve etnik bağlamında renklileşen nüfusuyla Almanya, 21. Yüzyıla ulaştırdığı ekonomik, toplumsal ve kültürel başarısını sürdürebilmek için, göçmenleri toplumsal ve ekonomik yaşama dahil etmenin ana koşulu olan fırsat eşitliğini sağlamak zorundadır. 2005-2011 yılları arasında nüfus gelişimine dair istatistikler, bu zorunluluğun boyutunu gözler önüne sermektedir. Bu süre zarfında Almanya'daki göçmen nüfusu 900.000 artarak 16 milyon sınırına ulaşırken, Alman kökenli nüfusta 1.3 milyon üstünde bir azalma yaşandı. Farklı nüfus simulasyonları bu gidişatın önümüzdeki yıllarda da devam edeceğinden ve Almanya'nın alacağı göçlerle nüfus kaybını telafi edemeyeceğinden hareket ediyorlar. Federal İstatistik Dairesi'nin tahminlerine göre Almanya'nın nüfusu 2060 yılında 65 milyon (alt düzey) ile 70 milyon (üst düzey) arasındaki bir rakama gerileyecektir.

Bu nüfus değişimi çerçevesinde Türkiye ve Türk göçmenler hangi konumdalar? Türkiye-Almanya arasındaki göç verilerine ve Almanya'daki Türk toplumunun doğal nüfus artışına bakıldığında, Almanya'daki Türk nüfusunun önümüzdeki yıllarda önemli bir artış göstermeyeceğinden, hatta Türkiye'ye yönelik geri dönüş akımını yaygınlaşıp yaygınlaşmayacağına bağlı olarak, azalma ihtimalinin bile mevcudiyetinden hareket edebiliriz. Almanya'daki pek çok Türk'ün gelecek planlamasında 'Türkiye', bir yaşam ve çalışma opsiyonu olarak yer almaktadır. Bir dönem orda yaşamak, çalışmak ve tekrar geri dönmek artık bir rüya değil. Alman vatandaslığına sahip bir çok kişi için bu rutin bir alternatife dönüşmüş bulunuyor. 2006-2011 yılları arası göç verileri de bu konudaki tespitleri doğrulamaktadır. Bu zaman diliminde Türkiye'den Almanya'ya, Almanya'dan Türkiye'ye göç edenlerin sayıları birbirinden çıkarıldığında Türkiye'nin hanesine artı 37 bin kişilik bir gelen nüfus hareketi ekleniyor. Bu veriler ışığında Türkiye; artık Almanya'ya göç veren bir ülke değil, Almanya'dan net göç alan bir ülke konumuna gelmiştir.

Ülkeler arasında mekik dokumak transnasyonal iş güçü harektliliğinin bir göstergesidir. Özelikle kalifiye insanlar ulusal sınırlar ötesine varan çalışma ve yaşam perspektifleriyle gelecek planlamalarını bir ülkeye, bir yere, bir mesleğe bağlı olmaktan çıkarmış bulunuyorlar. Küreselleşme süreci sadece sermeyenin değil, belirli niteliklere haiz insanların da dünya yüzeyinde hareketliliğini de kolaylaştırmış bulunuyor. Bu bağlamda gerekli özelliklere sahip yeni nesil Türk gençleri için Türkiye, cazip bir alternatif olmasına karşın tek alternatif değildir. Kalifiye Türk gençleri Almanya ve Türkiye'yenin yanında üçüncü ülkelerde de istihdam imkanı bulabilirler.

Türkiye'den göç dalgalarının durmuş olmasının bir diğer sonucu ise, Almanya'da dünyaya gelmiş nesillerin toplam nüfus içerisindeki oranının artmasıdır. 2011 verilerine göre 3 milyon Türkiye kökenlinin yarıya yakını (% 49,6) Almanya'da doğmuş bulunuyordu. Almanya'da doğmamış, göç sürecini şahsen tecrübe etmişlerin Almanya'daki ortalama ikamet süreleri ise 27.1 yıla denk düşüyor. Bu içinde yaşanılan ülkeyle güçlü bağlar kurmak için oldukça iyi bir süredir.

Yetişmiş insan kaynakları sayesinde dünyanın en önemli ekonomik güclerinden biri olan Almanya, bu konumunu koruyabilmek için ülkede yaşayan tüm bireylere, sosyal, etnik ve kültürel kimliklerine bakmaksızın, okul, meslek ve yüksek eğitimde ve akabinde toplumsal ve iş hayatına katılımda firsat eşitliğini sağlamak zorundadır. Bunu sadece göçmenler için değil kendi geleceği için de yapmak zorundadır. 'Fırsat eşitliği' ve 'ayırımcılık/dıslanma' ters orantılı gelişim gösterirler, başka bir deyişle birindeki artış diğerinde azalmaya yol açar. Dışlanmayı azaltabilen uyum politkaları fırsat eşitliği hedefine katkı sağlarlar. İş hayatına dahil olabilme sürecinin başlangıcını okul ve mesleki eğitimdeki fırsat eşitliği sağlar. Özellikle okul hayatından meslek eğitimine geçiş sürecinde Türk gençleri hem dışlanma hem de fırsat eşitsizliği tecrübesini Alman ve göçmen akranlarına göre çok daha yoğun bir şekile yaşamaktadırlar. Federal İş Ajansı ve BIBB Enstitüsü'nün 2010 yılında meslek eğitimi arayışında olan gençlerle yönelik yaptıkları anket çalışması sonuçlarına göre yüksek eğitim hakkını tanıyan bir lise diplomasına ((Fach-)Hochschulreife) sahip olmak, Türk ve Arap kökenli gençlerin mesleki eğitime kabul şansını temel ilköğretim okulu diplomasına göre (Hauptschulabschluss) sadece yüzde 20'den yüzde 26'ya yükseltirken, bu Almanlarda yüzde 28'den yüzde 53'e, Güney Avrupalılarda yüzde 22'den yüzde 59'a çıkmaktadır. Bu veriler iş ve ekonomik hayata katılım esnasında etnik ve kültürel kökenden dolayı bir dışlanma mekanizmasının varlığını ortaya koymaktadır.

Geçmiş yıllardan farklı olarak bu sorun artık sadece mağdurların sorunu değildir. Tüm toplum ama özellikle Alman karar mercileri ilk elden sorumludur. Azalan bir nüfusa sahip olan bir ülkede, gençler bireysel nitelikleriyle ilgili değil, sosyal, sınıfsal veya etnik kültürel kökenlerine bağlı olarak gelecek şansı veya fırsat eşitliği bulabiliyorlarsa, bu durum ilgili ülke için telafisi imkansız bir lükstür. Her ne kadar bu sorumluluk temelde Alman karar mercilerinin olsa da, Almanya'da yaşanan demografik değişimi fırsata dönüştürmek Almanyalı Türkler'e de bağlıdır. Bir nevi eğitim seferberliği ruhu yaratmak ve bu ruhla Almanya'daki tüm Türk göcmenlerini ve onların oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarını kuşatmak gerekmektedir. En iyi yatırımın taşa toprağa değil, insana yapılan yatırım olduğu bilincinin insanlarımızda uyandırılması artık bir zorunluluktur.


Yunus Ulusoy